28/08/2018
Ayrılıklardan paramparça bir ruhun kırıntıları arasından bir bedene yapışmış kalbi taşımak ne kadar zordu. Her biri kara kalemle kazınmış, sesi olsa kısılacak, nefesi olsa kesilecek bütün gidişlerin ayak izleri saracaktı her yanını. Ruha dolan o ilk acının ateşten buharı sonsuza kadar yakacaktı , tekrara düşmüş aynı filmin sahnelerinde gidenin arkasından bakakaldığın şaşkınlığın kalacaktı, yanan sendin, seyirci de sen, ortada kalmış duygularının yalnızlığı hepsine bedeldi. O fırtınalar yaratan duygularının ortasında çaresizce kalan çocuk yanının suskunluğunu, olgunluktandır sananlar yanıldılar. Susmak kalmıştı geriye, söylenecek onca ağız dolusu küfürlerinin, intihara meyilli çığlıklarının, koşarak kaçmaya hazır ayaklarının, gideni tutmaya kararsız kollarının arasında, kal diyemeyen dudaklarına susmak kalmıştı.
Her ayrılık erkendir diyenler haklıydılar. Yaşanacak güzel zamanlara umudun azaldığı anda çırılçıplak kalan travmatik çocuğun kaçışıydı terk etmek. Bir beden büyük geliyordu ona romanlara konu olabilecek aşklar, romantizmin gölgesinden büyüyüp bir tende can bulan şehvetin çekiciliğinden korkuyordu muhakkak. Tek bir kişiye ait olmak, o varken diğerlerinin silikleştiği gönüllü körlüğe razı olmak, onun sıcaklığıyla ısınıp yokluğuyla buz kesen yalnızlığına dayanabilmek, gözlerine dünyayı sığdırabilmek, bir avuç içine kıvrılıp teslim olmak ona ve onu en sevdiğin yerlerinden öpmeyi arzulayıp da ulaşamamak, kulaklarına dolan sesinde baharı getirmek, ay başı geldiğindeki hırçınlıklarını bile özlemek, tüm ölümlü insanlığına rağmen onu sonsuzluğa yüceltip sevebilmek, lise çıkışlarında onun için kavgalara girebilecek kadar tecrübesiz ergenin maçoluğunu ruhuna iliştirebilmek, meyhane masalarında ona olan aşkına kaldırdığın kadehlerin sabahında içinde yüzdüğün kusmuğun iğrençliğe rağmen sevebilmek.
Sevebilmek o kadar da karizmatik aşık olmanı istemez senden, bütün insanlığının paçavralıklarıyla da sevebilirdin çocuk, saçmalıklarından utanıp daha çok da korkup kaçmasaydın, sende sevilirdin çocuk. Tüm bu kafa karışıklığının adının aşkı sevmek olduğunu anlayıp, anlam aramayı bıraktığında kalabilirdin belki, çocuk kalbine bir beden büyük gelen aşkın ateşini zevke dönüştürdüğünde dimdik durabilme cesaretini gösterebilirdin, o ateşin közleri arasında kaçmaya alışık çocukluğun yanarak büyüyecekti. Sırtını dönüp, arkanda bıraktığın aşkların, ah o ayrılıkların, yitirdiğin dünya huzurun, senin sonsuza kadar sürecek lanetin, son pişmanlığın, tek aldanışlığın. Kaçak ruhunu romantik şairlerin arkasında saklayıp, meyhine efkar aramaların, arabesk şarkıların güftesinde terk edilenler mezarlığına gömdüğün sevgilerinin ismini nakarat yapmaların komik kaçıyor artık. Büyümeyi sen yaşlanmak mı sandın , ruhunda sabit kalmış yüzü sivilceli ergenin mahcubiyetini yaşlı bedenine sığdıramazsın, olgunlaşmak için duracaksın, kalacaksın, yanacaksın, üzüleceksin, ağlayacaksın ama göğsüne çarpan yaşama dair her şeye rağmen kaçmadan sabit kaldığın anda büyümüş sayılacaksın çocuk.
Ah o ayrılıklar, senin için söylenecek o kadar çok şey varken, sadece içten bir eyvallaha sığmış suskunluklar tam olarak tanımlıyordu seni. Bedeni hayatın oksijeni ile yaşam bulan insanlığın ruhundaki nefessizliğin adıydın sen. Senin başladığın noktada, kainatın ihtişamlı sonsuzluğu, zamanın genişliği, insanlığın evrimi, ölümden sonrasının mistikliği, bilimin hayreti, felsefenin derinliği, dinlerin tatmini hepsi ama hepsi senin başladığın noktada son bulup, geriye yıkıntıların arasında kurtarılmayı bekleyen acziyeti bırakıyordu. Aciz, savunmasız, bir rahme sığacak kadar bebekleşmiş bağımlı olgunluğumuz, gözlerde sabit kalan hüznümüz, eskisi gibi kalmayacak güven duygumuz, leş kokusuyla tenimize yapışmış ortada bırakılmış yanımız. İyileşmek için zamana ihtiyacımız yoktu yada başka bir tene dokunmaya yada başka diyarlara göçüp gitmeye. Ayrılığın dokunduğu yerde ne zaman kalırdı, ne mekan, ne iki omuz arasına sığınacağın bir liman. Sadece hiçlik kalırdı ve o hiçlikte tekrar doğmak zorunda olan sen, ben, biz.
Ah o ayrılıklar, senin için söylenecek o kadar çok şey varken, bana kalan bir eyvallaha sığmış suskunluğum olmamalıydı. Yeniden bana kalan yine o tanıdık olandı. Eyvallah.
Uzm.Klinik Psikolog Osman İLHAN
Bi Nefes Psikolojik Danışmanlık Merkezi